12 Kasım 2011 Cumartesi

Sevgili Dost,
Yazmaya başlıyorum ama bitirmeye dâir bir umut yok içimde. Zor bazı şeylerin söylenmesi, dile gelmesi. Belki de yaşamak yerine hislerimize kelimelerde can vermeye çalıştığımız için tüm bunlar. Ben Bismillah diyeyim, Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle başlayayım söze. Elhamdülillah deyip bitirmek nasip olacak mı göreceğiz.
         Ta başından anlatayım her şeyi. Derdim, ne uzun ve edebi cümleler kurmak, ne de kimseye beğendirmek yazdıklarımı. Ahvalimi beyana niyet etmişim o kadar..
         Evvela kitaplardan tanıdım büyük sevdaları, dostlukları. Sonra filmler karıştı, peşine yaşanmışlıklar. Kendimi bildim bileli her şeyimi paylaşabileceğim bir dostum, yârenim olsun istedim. Aynı telden çalabileceğimiz… Ayrı telden nağmeler dökülse de gönül sazımızdan muhabbetle hayatı paylaşabileceğimiz. Beni tamamlayan daha doğrusu tamlayan bir dost. Eğitim hayatım boyunca,ilkokuldan üniversiteyi bitirene dek çok arkadaşlarım oldu. Belki çoğu beni kendine pek yakın da buldu. Onlar anlattılar uzun uzun, açık seçik…ben dinledim. Sırları sırrım oldu, dertleriyle dertlenip destek olmak için elimden geleni yaptım. Nazlarını çektim kırılıp üzülmesinler diye. Aralarında paylaşamadıklarında beni, bir tarafı tercih etmek yerine ikisine de yetişmek için daha çok çaba sarfettim. Doğru yaptım demiyorum ama olan buydu. Onların benimle paylaştıkları denizse ben sadece bir damla sunabildim. Akıp gidemediler içime, yüreğimdeki okyanusun yolunu bulamadılar. Bu yüzdendir ki kendime en iyi dost yine ben oldum. Yalnızlığı koynuma alıp yattım geceleri. En samimi sohbetleri kendimle yaptım. Yıllarca en iyi dostum kalemim oldu. Yazdıklarım beni yerden göğe yükseltti, daralan içime bir nefes oldu feraha erdirdi. Yazdıklarım bile okunsun istemezdim. Osmanlıca yazardım bazen, bazen de sadece benim anlayabileceğim bir dille… Hani sen diyorsun ya yazmak acıtıyor, öç alıyor diye.Ona da şahitliğim çoktur. Yazmadıklarımı zamanla unuttum. Silikleşti hafızamda eski fotoğraflar gibi. Ama yazılanlar ebedileşti sanki. Her okunduğunda yeniden acıttı eskisi kadar olmasa da. Kelimelerle sayfalara çaktığım duygular benden öç almaktan geri kalmadılar yani her okuyuşumda…
         Günü, geceyi, okulu, evi, kahkahayı, öfkeyi, bir parça hüznü paylaştım arkadaşlarımla. Ama gözyaşlarını paylaştığımı hatırlamıyorum. Omzunda ağlayabileceğim, kollarının arasında huzura kavuşabileceğim, içimi dökebileceğim bir dostum olmadı hiç. Belki de bende dost olma istidadi yoktu, beceriksizliğimden oldu her şey. Dostluk ne muhteşem bir tahtın sahibiydi oysa gönlümde. Sol yanımda hep eksikliğini hissettim yıllar boyunca. En değer verdiğim iki duygu huzur ve güven oldu her zaman. Bana huzur ve güven vermeyecek sevgilerden  uzak durdum Ama gerektiğinde öyle riskler aldım ki dönüp baktığımda ben bile kendime şaşıyorum. Şükür ki Rabbim kimselerin prim vermediği sevgilerimi göğe yükseltti beni yalnız komadı hiç. Saygıyı aldım sevginin önüne koydum. Bana saygı duymayan sevmesin, mümkünse hayatımda önemli yerler işgal etmesin dedim. Kimler geldi, hayatımdan kimler geçti diyen o şarkıdaki gibi ne çok insan bırakmışım ardımda. Ardımda diyorum bak! Yanımda, yarımda, sol tarafımda demiyorum. Eksikliklerini hissetmemişim ki aramamışım, sormamışım ve şimdi yanımda değiller….
                                               Sevgili Dost,
Ve okul bitti, kendimi hep ders çalışmaya adadığım bir dönemden sonra başladı öğretmenlik. Bu dönemde de hep bir mesafe koydum çevremdekilerle arama. Ne kendime ne de onlara kastî değildi yaptıklarım. Aşamadılar işte duvarlarımı, geçemediler özümü sakladığım beri tarafa. Ama yok duvarları ben örmedim ki, herkes kendi koydu tuğlasını. Benim yaptığım sadece beklemek, zaman tanımak oldu onlara ve bir süre sonra umudu kesmek. Böyle dediğime bakma sen biliyorsun herkesle iyi anlaşabilirim aslında. Ama anlaşmak yakınlaşmak değil onu söylemeye çalışıyorum. Evet evet güzel arkadaşlarım, hoş anılarım, yamacıma yaklaşanlarım oldu. Amma velakin, şimdi daha kesin bir edayla söylüyorum ki; kendime çok yakın hissettiğim, yanında tamamen ben olabildiğim, herşeyi konuşabilecek kadar kendisine akabildiğim, beni damla iken derya kılacak bir dostum olmadı benim…Bu eksiklik sol yanımda ince bir sızı olarak varlığını hep hatırlattı bana….
                                               Sevgili Dost,
         Hayatımda en emin olduğum şey eşimdir benim. Daha on dört- on beş yaşlarında tanıştık biz. Ayrı yollardan başlayan hayat yürüyüşümüz tek bir yolda kesişti ve o gün bugündür birlikte adımlıyoruz hayatı. Birlikte büyüdük, birbirimizi büyüttük biz desem abartmış olmam. Zor zamanlarımız, zor kararlarımız, kırılma noktasına gelişlerimiz, daha doğrusu getirilişlerimiz oldu. Ama uzaktayken bile yan yana olmayı, sağlam durmayı, vazgeçmemeyi bildik…Bunu belki başka bir zaman anlatırım sana, uzun bir hikaye.
         Neyse…. Şimdi otuz beş yaşındayım. Ömürlerinin uzun olmasını dilediğim annem ve babam,,, hayatıma anlam katan, beni çoğaltan, sevgisine hayran olduğum, kıymetlim dediğim bir eşim ve varlıkları için Rabbime duacı olduğum iki oğlum var.
         Eşim, yirmi yılımı paylaştığım, hiç eksilmeyen bir sevgiyle kendisine bağlandığım, ardımda dağ varmışçasına güvenerek kendisine yaslandığım vazgeçilmezim benim…Ben ondan öyle razıyım ki muradım; Rabbim izin verirse ebediyeti de onunla paylaşmak. Biz sevgimizin yanına huzuru ve güveni katık ettik. Saygı ise gönül soframızın âb’ı oldu her dâim.
         Çocuklarımız sevgi bahçemizde açan çiçeklerimiz oldular. Ve onlar da farkındalar evimizdeki farklılığın… İki oğlum; huzurum, cennet kokularım, sebeb-i saadetlerim onlar. Zor zamanlarımız, çetin imtihanlarımız oldu, oluyor ve olacak elbet. Ama bir an bile varlıklarından şikayet etmedim, etmem, ettirmesin Rabbim. Anlayamıyorum o yüzden eşinin evladının varlığından şikayete yeltenenleri. Davranışlardan şikayet edilebilir ama olmasaydı denilmesine kulaklarım ve aklım inanamıyor benim.. Bence bir nimetin ki; eş olur, evlat olur, iş olur, dost olur, varlığından şikayet etmek Yaradanın gücüne gider. Ola ki bir nefes sonra kayıp gider parmaklarınızın arasından….
         Başkalarını bilmemem ama ben sabah evden çıkıp akşam dönünceye kadar bile çok özlüyorum eşimi ve çocuklarımı. Onlara kavuştuğumda kokularıyla huzur buluyorum. Bir dakika sonrasını bilmeyen bir fani olarak onlara sevgimi her şekilde göstermeye çalışıyorum. Sadece söylemiyorum, yaşatıyorum. Hem biliyorum ki; Allah ta böyle davranmamdan razı oluyor, umuyorum ki beni seviyor. Ben de sevdiklerimi O’ndan bilerek sevince bir de üstüne bana sevap veriyor. Neyse uzatmayayım. Ha hiç alakası yok belki ama hayat sahnesinde bana biçilen roller arasında ben en çok anneliği yakıştırıyorum kendime. Tabi bir de çocuklarıma sormak lazım bunu…
Sevgili Dost,
         Gelelim sana…..Yazdıklarım hislerime tercüman olabilecek mi bilmiyorum ama deneyeceğim: Söylenmemiş sözler yine de kalacaktır ama söyleyemediğim için değil belki unuttuğum için....
         CANIM,
         Sen hayatımda hiç beklemediğim bir anda Rabbimin bana sunduğu paha biçilemez bir hediyesin. Derslerimde karşımda oturan o küçük kız da çok değerliydi benim için. Ancak şu an bambaşka bir yerdesin. Bu kadarı aklımın en ıssız sokaklarına bile uğrayan bir yolcu olamazdı. Geçtiğimiz yıl konuşmaya başladığımız ilk zamanlarda tek isteğim, gözlerinin ardına saklanmış o hüzne ve öfkeye bir parça ortak olabilmek, yükünü biraz hafifletebilmekti. Hayata baktığın pencerenin odandaki tek pencere olmadığını fark ettirebilmek… Bir kişiyi olduğu gibi kabullenmenin gerçek sevginin yansıması olduğunu göstermek belki. Seninle yol almak kolay olmadı doğrusu. Öyle gururlu, öyle vakur ve öfkeliydin ki… Kendi kendine yetebileceğini ve her şey ile tek başına başa çıkabileceğini düşünüyordun. Başa çıkabilirsin evet her şey ile, ama soruyorum ne gerek var? Gerçek anlamda yakınında kimsecikleri istemiyordun. Yolumuz zahmetli oldu ki o zahmet nasıl bir rahmete dönüştü zaman içinde biz bile farkına varamadık. Hızına yetişemedik. Ve şimdi buradayız…
MELEĞİM,
Yanımda olman huzur veriyor bana. Gözlerinin derinliğinde gündelik telaşların hepsini unutuyorum. Sen beni liman bilirken ben senin koylarında dinleniyorum…
TEBESSÜM ÇİÇEĞİM,
Senden gelen tek bir kelime yüzümü aydınlatabiliyor. Senin tebessümün beni mutlu ediyor. Mutluluğunla mutlu olabiliyor, hüznünü hüznüm biliyorum…
HUZURUM,
Kızım ve dostumsun. Uzun zaman hangisi daha önde diye düşünüp durdum. Ki buna da gerek yok, ikisinin de olması daha güzel değil mi? Zaten her ikisisin ve daha fazlası….Ancak artık hangisinin daha öne çıktığını biliyorum. Kızım gibi koşulsuz bir sevgiyle seviyorum ve belki bu yüzden şefkatle yaklaşıyorum sana, sarıp sarmalıyorum. Benim sana kızımm demem, sevmem yolunu şaşırtmamalı. Sen doğru yerdesin. Seni canından öte seven ve destek olmaya çalışan bir ailen var. Onların varlığı hayatın boyunca en büyük desteğin olacak, sırtını Uhud’a vermiş mü'min ordusu gibi güvende hissedeceksin kendini. Onların varlığı, razılığı ve duaları taşıyacak seni istediğin yerlere. Zaman geçtikçe bunu daha iyi anlayacaksın… Evet, kızım gibi seviyorum , merak ediyorum, sol yanımda taşıyorum seni. Lâkin daha çok dostumsun, tamlayanım… Her ikisini yani kızım ve dostum oluşunu üstüste koyunca ortaya çıkan manzaraya da hayranım. Şükürler olsun.
NÛRUM,
Güçlü, ayakları yere basan, toplum içinde saygınlığı olan insanlarız ikimiz de. Ne yani şimdi; ellerin ellerimde güç buluyor, başın omzumu arıyor, dakikalarca sessizliği ,huzurun kokusunu paylaşıyoruz  ve böylece çoğalıyoruz diye zayıf mı oluruz? Hayır elbette! Tutacak eli, başını koyacak omzu, sarılacak dostu olması insanı olsa olsa daha güçlü kılar. Saçma endişeler bunlar…
BİR TANEM,
Her gün “günaydın” diyerek güne seni de katarak başlamanın, gün geceye kavuştuğunda “iyi geceler” dilemenin bambaşka bir keyfi var. Yazdıklarımızın da! Onlar bıkmadan okunacak bir kitap gibi olacak yıllar boyunca. Yazılan şiirler, yazılar, kendi kalemimizden dökülen satırlar, klavye başında edilen sohbetler var ya… ben hepsinden memnunum, mutlu ediyorlar beni. Aramızdaki dostluğun devamlılığını sağlıyor bunlar, zamansızlığın getirdiği kopuşların önüne dikiliyorlar.. Bunların son bulması acıtır evet ama öldürmez, hayata küstürmez ne seni ne de beni ! Uykusuz geçen  günlere ve keyifsiz sabahlara sebep olur . Ama bir süre sonra geçer, alışırız. Hem sen güçlü kızsın biliyorum. Ben de aşarım sorun değil. Anlamadığım şu; nedir bu acı sevdası? acaba olmasalar ne olur merakı? Nedir bu kendi kendimizi deneme çabaları? Olmayacaksa olmaz, bitecekse biter zaten bu iyi dilekler. Bunca düşünerek sabır tüketmeye ne gerek var bir tanem. Keyfini sürsek , tevekkül edip yürüsek olmaz mı?
KIYMETLİM,
Bu denli sorgulamak niye? Bu söz sadece sana değil her ikimize. Neden yoruyoruz ki birbirimizi? Takılıp kaldığımız yere bak Allah aşkına! Rabbin razı gelmeyeceği bir durum yok ki ortada. Arayıp ta bulunamayan bir nimet sunulmuş önümüze. Arada yıllar, yollar ve bir sürü şey olmasına rağmen tamamlıyoruz birbirimizi. Daha ne diyesi geliyor insanın, daha ne ! Hem bize kimse bu yolda kolay yürünür demedi ki! Yanınız yönünüz çiçek açacak, buram buram kokacak diye vadeden mi oldu? Yok efendim, bu sorgulama bitmedikçe bir adım öteye gidemeyeceğimiz belli. Tevekkül etmek bu kadar mı zor? Var olana şükredip, sahip çıkmak, imkanlar dahilinde hayatımızı aksatmayacak bir denge oluşturup öyle davranmak, görüşmek yazışmak olmaz mı yani…Kabul ediyorum karşılıklı abartıyoruz. Hayatımızın  dengesini bozacak bir hâl alıyor bazen bu durum Ama bir çıkış yolu bulunamaz mı? Hayatın ritmi ile bu muhabbetin ritmi bir dengede buluşturulamaz mı? Yok saymak, feda etmek, hep bardağın boş tarafını görmek kolay olanı. Zor olansa sahip çıkmak…
GÖZBEBEĞİM,
Zaman….bir de zaman diye bir derdimiz var değil mi? Elimizdeki zamandan şikayet edip talip olduğumuz şeye bak! Zamansızlık,,,, hiç…..gönül dinlemese de bir gün dinler umuduyla görmezden gelmek…Bunlar aşılamayacak şeyler değil. Yeter ki artık sorgulamayı bırakıp yaşayalım. Yaşamak her yanın gül gülistan olması, hep görmek, hep yanında olmak değil ki.. Özlemek, hiç çekinmeden özlüyorum demek te yaşamak. Buna üzülmek yerine böylesine özlenmenin hazzını duymak ta yaşamak. Bugün vaktim yok ya da izin alamadım inşallah sonra demek te yaşamak. Öfkelenmek te yaşamak kabullenmek te… Elindekinin kıymetini bilmeyen yarın onu da bulamaz. Bu hale düşmeyelim sakın. Hem istersek fırsatlarımızı kendimiz oluşturabiliriz. Ama asla seni ailenle karşı karşıya getirerek değil, haber vermeyerek değil. Fedakârlık yapıp konuşarak, kendini anlatamaya çalışarak, isteklerini nedenleriyle sabırla dile getirerek… ben eminim anlayacaklardır, ya da kabulleneceklerdir...
CENNET ÇİÇEĞİM,
Bu kadar çok sorguluyorsun ya varlığımı, kendimi sana fazla gelmiş üzerinde yük olmuş gibi hissediyorum. Benim bu deli çağımda yeterince derdim, tasam, hedeflerim, kaygılarım var. Bir de üstüne bu sevginin ve dostluğun yükünü taşımak istemiyorum diyorsun gibi geliyor bana. Üzülüyorum… Üzülüyorum ama sadece kendim için değil daha çok senin için. Ben seni öyle kabullendim ve benimsedim ki; senin hayatında ömrüm yettiğince var olmak, yakınında ya da uzakta, söylediklerimle veya yazdıklarımla, sevgi dolu bakışlarımla sana eşlik etmek isterken dönüp dolanıp hep aynı yerde buluyorum kendimi…Yoruldum.. Ama ben yarın ne olacağını bilemem, ne yapacağımı da diyorsan eğer; ben sanki biliyorum derim. Niyet Gülüm niyet. Arzum, temennim, niyazım bu… Yarınların ne getireceğini yalnız ve yalnız Allah bilir. Yaşamadan bilemeyiz… Oysa biz bilmediğimiz yarını, şimdiyi ve ailemizi denkleştirmeye uğraşıyoruz. Hani biz ne diyorduk “Allah’ın da bir planı var…”

DERÛNUM,
Biraz önce fotoğraflarına baktım.Arkadaşlarının yanında ne de keyifli görünüyorsun.Ne kadar da hayat dolu...Ve vazgeçer gibi oldum yazmaktan. kafamı karıştırıyorsun. Gençliğinin, coşkulu yaşlarının keyfini çıkarmalısın belki de. Benimle zaman kaybettiğini de düşünüyor olabilirsin. Hız kesiyorum gibi geldi. Ben biraz fazla sonbahar olabilirim senin için. Sanırım kimi zaman öyle düşünüyorsun. Ama bu sonbaharda senin de payın var biliyorsun. Üzerimdeki hüznün birazını da sen bulaştırdın. zaten öyle görünüyorsa da yanlış. Ben o kadar da sonbahar değilim. Kendimce her renk, her mevsimim, en çok ta ilkbaharı severim.. başka renklerimi de görmek istersen görürsün...

NUR-U AYNIM,   
Sen, güçlü, karakterli ve çok özel bir genç kızsın. İçinde daha kendinin bile fark etmediği cevherler taşıyorsun. Ben yanında olsam da olmasam da hayata kendinden değerler katacaksın, eminim. Düşecek, kalkacak ama yolunu bulacaksın. Her şeye kadir olan Allah’ın o kadar çok ismi tecelli ediyor ki sende… Sana baktıkça O’nu düşünmeden edemiyorum. Sana hayranlığım O’na yol buluyor, hayra vesile oluyorsun. Saçlarını okşamaya, gözlerine bakmaya, kokusunu almaya doyamadığım ilahî güzellik; Gül yüzünden güller hiç eksik olmasın inşallah….
CANANIM,
Ben senden çok şey öğrendim bu aylar boyunca. Farkında olmadan bana bir sürü tecrübe kazandırdın, yeni ufuklar açtın, zenginleştirdin beni. Şimdi niye seni bırakmak isteyeyim ki…
GÜLÜM, GÜLÜM, GÜLÜM,
Susmuyorum ve söylüyorum bak… Söyleyeceğim şimdi… Ama biliyorsun özgürsün kelebeğim, nereye kanat çırpacağını sen seçeceksin. Ben arzumu dillendireceğim. Çünkü susmak özgür bırakmak değilmiş onu anladım. Konuşmak söylemek gerekiyor öylece oturup susmak ,  kabullenmek yanlış. Ben konuşacağım ama sen özgür olacaksın.
BÜLBÜL GÜLE DER Kİ;
Gitme,
Gitme,
Gitme,
Kendine de bana da yazık etme,
Allah’ın bu nimetini elinin tersiyle itme,
Eksiltme beni,
Kendini eksiltme,
Ellerini ellerimden çekme,
İstediğinde sarılmaktan ,  kanatlarımın altına saklanmaktan çekinme,
Soru işaretlerini kaldır bir kenara koy artık,
İstiyorsan dik ünlemler vereyim sana…
Sabrını yarın endişesiyle tüketme,
Kimse seni bu kadar candan sevmeyecek, gitme...

Ve şimdi: özgürsün artık… Uçabilirsin…Ben hep burdayım, arkamı dönmeyeceğim sana. İstersen hiç gitmeyebilir, gidersen istediğin zaman dönüp limanıma demirleyebilirsin.
MUHABBETLE….

Hiç yorum yok: