30 Ekim 2011 Pazar

Elif

Arapçada elif tüm sesli harflerin yerine geçer. -a, -e, -i, -ü, -ö, -ı, -u, -o, yani hepsi, tüm sesli harfler elifte can bulur.Elif harfinin hiçbir harfle birleşmeye ihtiyacı yoktur.Ama diğer tüm harflerin okunmak için ona ihtiyacı vardır.Bizim de okunur hale geçmek için elife ihtiyacımız var.Yani Allah'a, Allah'ın varlığına, Allah'ın varlığına inanmaya ihtiyacımız var.Okunmak, anlam kazanmak için...

***Bahar Nefesi***

AH



Ah!
yollara çıkmak lazım şimdi...
Geride
tükenmez krizler, nafile rutinler, virane ilişkiler bırakarak yelkenleri şişirmek lazım...
Doldurup bavula
ertelenmiş coşkuları, rüzgarları sırtlamak, martıların peşine düşüp
asfalt bilmez topraklara koşmak lazım...
Serseri bir şişede
imzasız bir mektup olup meçhul kıyılara vurmak lazım...
Kış bastırdıkça baharın izini sürmek lazım...
Unutulmuş paslı bir hançer gibi
çekilmek kınından ve yollara sürtündükçe yeniden bilenip ışımak lazım...
Ah!
gökten yıldız yağıyordur oralarda; dallar hazdan kırılıyordur.
Şimdi
uzaklarda olmak lazım...

Can Dündar
İnsanlar koca adamlar gibi konuşan
küçük çocuklardır aslında.
Gözlerine okyanus doldururlar...
Ceplerine gökyüzü...

Gökhan Özcan

26 Ekim 2011 Çarşamba

Aslında güne veda ediyorum her akşam.

An’a veda ediyorum.
Noktasını koyduğum her cümleye veda ediyorum.
Söyleyip susunca her hükme, her söze veda ediyorum.
Bir sonrasına vardığım her dakikayı paketliyor ve Hesap Günü’ne gönderiyorum...


Senai Demirci
çocukluğumuzu,
içimizin o saf deli dolu çığlıklarını yaşatmanın
bir yolu olmalı.

sıkıldıkça,
bize bir melek öpücüğü getirecek,
yüzümüz karardıkça,
tebessüm uyandıracak,
deli dolu bir çocuk kalmalı bir yerlerimizde.

bazen,
hayatın acımasızlığınına
bir çocuk yetebilir.

çocuk yanımızı
acıların üstüne sürebilir,
susuzluğumuzu
çocuk günlerimizin yağmurunda giderebiliriz.

çünkü;
çocuk yanımız,
biraz da
Allah'a yakın olan yanımızdır bizim.


Çocuk Penceremde Kuşlar / Yusuf Çağlar

25 Ekim 2011 Salı

Gül, lisan-ı kalp ile der ki:
Yüreğimin özünde başka yarınlar var...
Bir hikâyeden d ü ş ü y o r u m…
Bir şiirin ilk mısrasına tutunamayıp son dizeye d ü ş m e k gibi bir şey bu…
Bir şiire tırmanmak nasıl zorsa oradan aşağı d ü ş m e k de o kadar kolay işte…
Bir şiirden d ü ş ü y o r u m şimdi…
Bir kitap fazla sallandığı için bir harf d ü ş e r mi?
Hemen emin olmayın, ben bir harf değilim ama d ü ş e c e ğ i n i biliyorum…
Hatta sadece bir harf değil karakter de d ü ş e r
Bir kitabı çok sallarsanız, ama bir iki kez değil…
Bilerek de değil…
Bir kitabı çok sallarsanız ilk önce bir harf d ü ş e r kitaptan,
sonra diğer harfler d ü ş e r,
harfler d ü ş t ü k ç e satırlar seyrelir,
şiirler anlamsızlaşır, öyküler eksilir…
Bir kitabı sallarsanız ama farkında olmadan sallarsanız bir harf yağmuru başlar,
ahmakıslatan sanır aldırmazsınız, ama bir süre sonra harfler sağanak olur dökülür…
Sonra harflerle birlikte karakterler de d ü ş e r
İşte ben de bir kitaptan,
bir kız çocuğunun elinde heba olan bir kitaptan,
ansızın d ü ş e n biriyim.



Ferhat Uludere/ Afili Filintalar


22 Ekim 2011 Cumartesi


Deli, dostunu bulamayan kimsedir.
Yalnızlık, deliliğin hammaddesidir.
Bir muhatap bulunca, deliliğin çemberinden çıkarız....
Mesela kendimi mum sanıyor olsaydım ve biri de cereyanlar kesilince beni yaksaydı, delilikten yırtardım.
Yine de insan istiyor ki, bir kişiyle olsun bu kalpteki sır, daha doğrusu kalbin sırrı konusunda anlaşılabilsin.
Birisi evet desin, seni anlıyorum.
Aynı dert bende de var.

Murat Menteş
Kavuşmak mı ?
Belki...
Daha ölmedim...

N.F.K

21 Ekim 2011 Cuma

Sevgili Dost

Sevgili dost,
 "Kalpler ancak Allah'ı anarak huzur bulur" ayetini biraz daha dikkatli okuyacak olursak, basınç odasının yerini göreceğiz. Evet bu ayet, adına stres denen çağdaş basıncı düşürecek ilahi bir odaya, Kuran'a çağırıyor bizi. Frankeştayn’ın yaratığı değil, Allah'ın kulu olmak ne güzel. Ne güzel " ALLAH EN BÜYÜKTÜR" sözü...

Sevgili dost,

Bir körün parmak uçları kadar hassasına az rastlanır kalbin.

Sevgili dost,

Bugün yazmak değil, konuşmak istiyorum seninle, ruhun yüksek sesiyle konuşmak. dilsiz değil, dudaksız bir adam gibi çirkin, fakat güzeldir hakikati konuşmak. Çünkü gerçek sobeler, sona ermeli artık yalanla arasındaki terli saklambaç. Sevgili dost, bugün yazmak değil, konuşmak istiyordum seninle ama yine yazdım.

Sevgili dost,

Merhameti gördün mü? Tamam, söyleme biliyorsan yerini. Bari hayatta olduğunu haber ver. " merhamet ölmedi değil mi?" sevgili dost, merhameti gördün değil mi?

Sevgili Dost,

Birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz? Birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz? birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz? Bak ne diyor Rousseau: " dostumuzu tanıyabilmek için büyük hadiseleri bekleyeceğiz; o zaman da iş işten geçmiş olacak; çünkü onu tanımak zaten bu hadiseler için lazımdı."

Sevgili Dost,
Sen lazımsın bana ve önemlisin hadiselerden. Çünkü büyük bir olaydır dostluk, çok büyük...

Sevgili Dost,
El el üstünde kimin eli var? bu oyunu hatırladın mı? Bir kule, herkes elini bir başka el üstüne koyuyor. Gözünü açsa görecek, hayır oyunu bozmuyor.

Sevgili dost,
Şimdi ben bu elleri ne yapayım… Bulunmasalar saklardım, tavan aralarında. Atsınlar diye görenler ellerini, ellerimi dilencilere atardım...

Sevgili dost,
Eğer yeryüzündeki bütün elleri bir masanın üzerine koysalar, elini bulabilirdim onların içinden.

Sevgili dost,

Özledim seni. Özlem yazdırıyor; ödeyerek telifimi. Schumann: "çalarken, seni kimin dinlediğini umursama " diyor. Bense umursuyorum, kimin dinlediğini.

Sevgili dost,

"İnsan" deyince aklıma, Kuran'ın kalbi "Yasin" geliyor. "YASİN" yani "EY İNSAN"...

Ali Ural / Posta Kutusundaki Mızıka

Kokuya ve onun sırlarına dair bilgim her gün artarken,bütün ruhların,bu arada Adem'in bile ruhunun yaratılmasından önce,mutlak bir Habercinin ruhunun yaratıldığını anlattı Nihade.Bu Peygamberi ruhun öyle bir ısı ve parlaklık taşıdığını ki dayanamayarak terlemeye başladığını.Her şeyi yaratan Rabb'in yere dökülen bu ter damlacıklarından gülün ruhunu yarattığını.Bu yüzden evren kendisi için yaratılan Peygamber ete kemiğe büründüğünde.yürürken kendisinden gülün ruhunun kokusu geldiğini ve dahi bu kokunun gülden Peygamber terine değil,Peygamber terinden gülün ruhuna ödünç verildiğini.Ezeli ruhu taşıyıcı bulunan ve bütün kokuların anası olan Peygamberî terden yaratıldığı için gülün kendisine bakanda tanışıklık duygusu ve bir hatıra uyandırdığını ,aynı anda dokunma ve gülümseme arzusu verdiğini.Ondan öğrendim.Ve gülün bana çok uzak ve eski bir bahçeyi hatırlatarak özlem ve acıyla gülümseme arzusu verdiğini böyle fark ettim.

NAZAN BEKİROĞLU

20 Ekim 2011 Perşembe

Ey Gönül!
Sen mânâya mı bakarsın söze mi?
Mânâ her şuurda aynıdır ama söz dil sahibine göre değişir değil mi?
Sen Sevgilinin mânâsına mı aşıksın ismine, cismine mi?
Sen Sanatkâr'a mı aşıksın sanatına mı?
Sen Leyla'da ki batıni, hakikî Leyla'ya mı aşıksın yoksa yalnız zahiri, fâni Leyla'ya mı;
Sen güneşe mi aşıksın yansımasına mı?
Şiir kitabı görünce hiç dayanamam. Besmele çekip rastgele açarım sayfalarını  hangi mısralar niyetime karşılık gelecek diye...Sadece şiir kitapları için de değil, tüm kitaplar için yaparım ben bunu kimi zaman.Sayfanın yönü ve satırına kadar tutarım aklımdan.
Ve şimdi böyle bir şey: 

İlk şiir "sen" niyetine:

Aşk dediğin
Üç beş kelimeye sığmalı
Yani yalın
Temiz
Bir dudak titremesi gibi
Üç beş satıra sığmalı
Ne bileğim
Mahkeme tutanağına benzememeli
En azından...


İkinci şiir " Biz" niyetine:

Bütün saatler dokuz oluyor ve ben seni bekliyorum
Kimse bilmez sensizliği benden başkası
Seninle sevdim yaşamayı
Seninle sevdim akşamların garipliğini...


Üçüncü şiir "ben" niyetine:

Sınırları anlamayan, kavramayan
Küçük çocuklar gibi ne güzel
Varmak şimdiden
Gelecek yüzyıllara...
'' Allah yolunda birbirini seven iki kuldan biri doğuda,
diğeri batıda olsa,
Kıyamet günü Allah onları bir araya getirir de şöyle buyurur:
'' İşte şu, senin sevdiğindir.''
Okumaya nasıl başlayacağını Kitap'tan öğrenebilirsin ancak:
Yaradan Rabbinin adıyla oku!
Böyle okursan varlığının anlamı kalın harflerle yazılır yeryüzüne.
Böyle okursan insan olmanın ne demek olduğunu bilirsin.
Böyle okursan anlarsın;
Hasan ve Hüseyin'in dedesi neden omuzlamış ağır bir yükü!


Tarık Tufan
KİMİ VAKİT

“Kimi vakitler, bir dalgınlıktan çıkarken yakalarım kendimi. Sanki bir süreliğine içimdeki bir başka ben, beni uyutmuş; ruhumu hiç bilmediğim bir alemin salıncağında sallayıp durmuştur. Ne bir haritası vardır daldığım yerin, ne bir pusulası, ne dili, ne töresi. Hissederim ki, dalgınlığımın beni alıp götürdüğü yer Ahmet Haşim’in “O Beldesi”nden’ de, Yahya Kemal’in akınlara çıkılan o rüya şehirlerinden de çok ötede bir yerdedir. Yolu da yoktur onun, izi de. Dalgınlığımın beni alıp götürdüğü puslu ülke bir boşluk mudur, yoksa başka bir hayatın gölgesi mi bilemem. Bütün bildiğim, bir anlık bir gafletin beni şuurumdan kopararak kendine konuk ettiği. Dalgınlığımdan kurtulup yeniden hayatın kucağına dönerken, düşünmeden edemem: Belki de dünya, içine konuk olduğum bir anlık gafletten ibarettir. Belki de ben, bir anlığına gaflete düşmüş bir başka ruhun dalgınlığından ibaretim burada…”

Kovulmuşların Evi / Ali AYÇİL
BEN
Ben, kimsesiz seyyahı, mechuller caddesinin;
Ben, yankısından kaçan çocuk kendi sesinin.
Ben, sırtında taşıyan işlenmedik günahı;
Allah'ın körebesi, cinlerin padişahı.
Ben, usanmaz bekçisi, yolcu inmez hanların;
Ben, tükenmez ormanı, ısınmaz külhanların.
Ben kutup yelkenlisi, buz tutmuş kayalarda;
Öksüzün altın bahtı, yıldızdan mahyalarda.
Ben başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir;
Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir.
Ben, Allah diyenlerin boyunlarında vebal;
Ben bugünküne mazi, yarınkine istikbal.
Ben, ben, ben, haritada deniz görmüş boğulmuş;
Dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş.
Hep ben, ayna ve hayal; hep ben, pervane ve mum;
Ölü ve Münker-Nekir; baş dönmesi uçurum...

Necip Fazıl KISAKÜREK

15 Ekim 2011 Cumartesi

İnanmak…
Bu kelimeyi önemsiyorum. Sıçramak gibi bir anlamı var çünkü. Bilginin bizi çıkaracağı gerçeğe dair o merdivene, elbette saygı duyuyorum. Ama varoluşun hakikati için çoğu kez kısa ve yetersiz kalıyor bilgi dediğimiz şey. İnanmaksa, aşka benziyor; denize uzaktan bakmaya değil de içine atlamaya benziyor.

—Sibel Eraslan

Sevgili Dost,

Skor levhası görünmüyor. Tribünler ayakta. Kapalı tribünler, açık tribünler, şeref tribünü ve kale arkaları… Hakem bitiş düdüğünü öttürür öttürmez, bütün taraftarlar ayağa kalkıyor ve çılgınca flamalarını sallamaya başlıyor. Başı eğik kimseyi göremeyince soruyorum: Kim kazandı?

Zafer şarkıları bunlar; yalnız tribünler değil, kapılardan, pencerelerden ve bacalardan yükseliyorlar. En...
dar sokağından, en geniş caddesine kadar bütün şehir zaferi konuşuyor: kimin el iyiydi, kimin ayağı? Kim önden gitti, kim son vagona atladı? Kim havlu attı, kim sonuna kadar dayandı?


Sevgili Dost,

Kim kazandı?

Hepsinden hızlı koşan mı? Çıtayı düşürmeden sıçrayan mı? Kelebek gibi kaçıp, arı gibi sokan mı?

Kim kazandı?

Sabahlara kadar sınavlara çalışan mı? Yürüyenin elinden çantayı kapıp kaçan mı? Güzellikle yarışmasında “kraliçe” olan mı?

Kim kazandı?

Yüzlerce kiloyu kaldıran mı? Yüzlerce kişiyi güldüren mi? İlk defa yüzerek Manş’ı geçen mi?

Kim kazandı?

Atom bombasını Hiroşima’ya atan mı? Everest’in tepesine ilk kez varan mı? Doksanıncı dakikada maçı alan mı?

Kim kazandı?

Kitapları milyonlarca satan mı? Kafasıyla mermerleri kıran mı? Sesiyle dünyayı ayağa kaldıran mı?

Kim kazandı?

İhaleyi “aslanın ağzından” kapan mı? Kepçeyi elinden bırakmayan mı? Atlı mı kazandı, yoksa yayan mı?

Kim kazandı?

İspanyollar mı, Kızıldereliler mi? Hitler mi, Yahudiler mi? Beyazlar mı, zenciler mi?

Kim kazandı?

Kosovalılar mı, Sırplar mı? Maviler mi, Yeşiller mi? Kuzular mı, kurtlar mı?

Kim kazandı?

Odunlar mı, küller mi? Terziler mi, kumaşlar mı? Avcılar mı, kuşlar mı?

Kim kazandı?

Gülleler mi, surlar mı? Salonlar mı, kırlar mı? Değnekler mi, körler mi?

Kim kazandı?

Diriler mi, ölüler mi? Çobanlar mı, sürüler mi? Efendiler mi, köleler mi?

Kim kazandı?


Sevgili Dost,

Herkes kaybetti. Ölüm kazandı. Mezar taşlarına: “Huve’l-Bâki” kazındı.

A. Ali Ural / Posta Kutusundaki Mızıka
Hadi birlikte İnşirah okuyalım...
ALLAH kalbimizi genişletir...
Merak etme,hiçbir tahayyül, mukadder olanı değiştirmeye yetmez...
Kalbini refah tut, Dua edelim...

Tarık Tufan..(Kekeme Çocuklar Korosu) 
Çiçeklerin kokusu, dalgaların şarkısı, rüzgarın fısıltısı, bir sana bir de bana...
















“Derdimi kimseye dökemiyorum. Bu hâlimden dolayı beni kınıyorlar. Aldırış ettiğimi sanma. Sadece üzülüyorum. Anlaşılmak gibi bir derdim de yok. Her gün onlarca yüzle karşılaşıyorum. Ne var ki o yüzler bana tanıdık gelmiyor. Hep seni arıyorum. Bağda binlerce ay yüzlü güzeller var. Güller ve misk kokulu menekşeler var... Oysa benim için senden başkası yok.”
(Hz.Mevlana)

12 Ekim 2011 Çarşamba


Bir vicdan ayaklanmasına doğru genişlerse kalbin
şiir gibi yürürse ince ve narin…

Anla ki herkes değilsin!

Biraz soluklanalım.
Çok düştük biraz soluklanalım.
Maviye çalan bir çocuk geçsin gözlerimizden.
Kara bir günü daha ifşa ettik mavilenelim.
Bir geceye daha sızdığımızın resmidir bu, bir karanlığı daha patlattığımızın.
Çok sesli bir koro orotoryomuzu yapın.
Cümlelerin arasından sızıp bulanık bir ırmakta sır olalım.
Çıtı pıtı bir kente, tedavülden kalkmış ağır nefeslerle girelim.
Ve kenarı çentikli bir bilboardın tam ortasına bağdaş kuralım.
kapısı çalınmış evleri, yüzüne bakılmayan yetimleri hırkamızın altında, yüreğimizin boşluğunda saklayalım.
...
*
Ömer İdris Akgün

7 Ekim 2011 Cuma

5 Ekim 2011 Çarşamba

Kendimizden 'kendimizi' çıkarmak. Bu dünyaya gelişimizin sebebi bu. Ölü gibi statik malzememizden canlı ve diri,dinamik ve anlamlı ruhumuzun varoluş heykelini çıkarmak ve onu ebediliğin ahenginde kalıcı kılmak.
                                        sezai karakoç
Elimize tutuşturduğumuz onca kullanma kılavuzu, onca yol haritası, onca şema ve onca grafiğe rağmen, kuşluk vaktinin içimizde yeşerttiği tabiatın sırrını çözemiyoruz hâlâ. Hâlâ kederli ve şaşkınız bir yaprağa dokunurken.

Ali Ayçil
Ey güzel söz bizden ol, özgür, aleni ve güzel...
Gel ve sakın yenilme; biz bunca kötülükle savaşırken...

Ali Ayçil
















Büyümek istiyorum yüreğimdeki çocuğu ürkütmeden,
Kızgınlığımı ve kırgınlığımı büyütmeden büyümek.
Koca adamlara,
Büyüklere,
Cesurca kızabilmek için...
Sonra yine sana döneceğim ey çocuk.
Yaramazlığına inat, saçlarını okşasın diye,
Sana bir şiir armağan edeceğim

Sema Erdoğan

4 Ekim 2011 Salı

Uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı; Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı.
[ Necip Fazıl Kısakürek ]
***Kapı kapı bu yolun son kapısı "ÖLÜMSE" her kapıda ağlayıp o kapıda "GÜLÜMSE" ***
~ Necip Fazıl Kısakürek ~

3 Ekim 2011 Pazartesi

Gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız; göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır.
Haydar
Ergülen