27 Mayıs 2012 Pazar

Kalu Bela'm






















Çok bekledim, çok özledim, Kâlu Bela'dan beri nerelerdeydin?

Sesimde çırpınıp duran bir tutam çığlıksın. Acıyla ikiye çarpılmışlığına rastlayan ağlamışlığımla yıkanıyor ay ışığında kamaşan yanakların.. Ölümbaz bekleyişlerde unuttuğun kalbinde yorgunluk belirtisi şimdi aşk. Kanayan yerlerine sürdüğün merhemler tenindeki bensizliği kaça katlıyor ve sen kaçla çarpıyorsun yalnızlığı ki, orta yerde ben kalıyorum yine?

Bölüşülmüş kederleri kangren acılarla değiş-tokuş ederken, suçüstü yakalanan kalbin sesiyle haykırıyorum. Kapılarda sonbahar bekleşip duruyor. Uğruna yaktığım bütün aşkları aşksızlığına celp sayıyorum. Yollarına düşmüş gözlerimi harp malûlü gibi görme. Özlemek ruhun yarısı eder; öyleyse, hasreti incitircesine sarıl. Çünkü aşk gördüğüne değil, kördüğüme inanır.

Sarı safran öykülerde sonrası yok cümle gibi karalanmışsın. Yokluğundan ibaret varlığına bir gölge ilişmesin diye kendini yağmalıyorsun. Karartılmış gecelerin şafağına hüznünü ilikleyip yıldızlardan düşmeyi dilemeler de neyin nesi? Yaşanacak günlerini alnına paslı bir çivi gibi çakıp, yolsuzluğuna yön gösteren ağrılarını hasır altı edebilecek misin? Yüzümde bir uçurum gibi duruyorken parmak izlerin, henüz ellerinin serinliğinde kanıyorken bahar ve kimsenin olamayacak bir aşkın zanlısıyken gözlerin, yangınlardan arta kaldığına kim inanır? İnancın güçlülüğüyle ezber ederken adını, sana koşmanın bedeli düşmek olur diye korkma. Korkuların, yanılgısız bekleyişlerinin cüretidir aslında. Susan dilinin yamasıdır sözlerin. Aynaların göstermeyi unuttuğu her neyse, odur güzelliğinin manası ve o kadar ağır geliyorsun ki aşka, hiçbir dile çevrilemiyorsun. Bırak, ellerim saçlarının mütercimi olsun.

Dualardan devşirdiğim yalvarmalar az geliyor arkana düşen ağıtlarıma.

Ağzımda biriken uykusuz cümleler yetmiyor sonsuzluğunun ifşasına. Kalbine dokunulmamış bakışlarım, soluğu susmuş yüzüm adresi yitik yolculuğuna dilek ağacı. Çile hücresinde sabrını zikirle sınayan dervişin suretidir ellerin. Gizliliğinden ölen senden özneler türeten gözyaşlarına eylem harekesi bulmak değil midir kalbinin sükûnet sendromunu yoklamak? Ama bilmelisin, sensizlik sende ayrı bir hasar.


Kavuşmaya benzeyen ayrılıklarda fikrine sokulan firardır aşk. Kaçabilmenin imkanlı imkansızlığıdır. İşgale uğramış yüzünde neden inkar gibi duruyor hayat? Günlerin asılı kaldığı ömrün yaranın karşılığı olabilecekken yarının adı oluyor. Çünkü sensin aşkın imlasını bozan, telaffuzu zor güzelliğin bağışlayıcısı, gülüşün sarpa saranı. Bunca mevsime ruhken ruhun, adın sende neden muhacir?
 

Neredeydin?
Ya sondaydın ya en başta.
Arafın tam ortasında yahut cennetin imlasında.
Cehennemin kıyısında veya mahşerin mahlasında.
Bir kalemde heceydin, bir kelamda bilmece.

Bildim nerede olduğunu.
Ben ile senin durağında.
Yani demem o ki, aşkın tam ortasında.
Öyleyse, yalnızlık asılsız bir itham.

Bir isim diyeyim sana. Öncesi yokluk, sonrası encam-ı kahır. Lisanı ölüm, tercümesi hayat. Bir isim diyeyim sana. İsmin gül ve zülfikar. Zihnimde kıyamet kopar, kopan ilmeği ben adınla düğümlerim yine.

Sırrım, ayanım, Kalu Bela'm! Yaratıldığından beri peşinde sürüklendiğimsin.

Cengizhan Konus






















Üzülme!
Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir. Kalpsizler üzül(e)mezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun. Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine. Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.

Üzülme!
Üzülüyorsan, Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor. Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki, üzmeye değer görüyor seni. Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa, sen ekilmeye layık bir topraksın demektir. Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin, yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir.

Üzülme!
Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine. Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir. Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını, bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki...

Üzülme!
Üzülüyorsan, şımaramazsın. Kibrin kirli tuzağına düşemezsin. Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların. Uzak geçersin isyanlı yollardan. Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin. Seni Biri yakınlığına çağırıyor demek ki... Gözden çıkarmamış olmalı seni.

Üzülme!
Üzülüyorsan, bir kutlu teselli kapısının önünde bekletiliyorsun demektir. Gözlerini kaldır vefasız dünyanın eşiğinden. Gönlünün elinden çıkar sebeplerin boş avuntularını. Umudunu kes sahte doymalardan. Yüreğini küstür coşkulardan. Kapı açıldı açılıyor demektir.

Üzülme!
Üzülüyorsan, kaybedeceğin bir şeyler var demek ki... Kaybedeceği bir şeyi olanlar çoktan kazanmışlardır. Eline geçmeyenleri saymakla tüketme nefesini, elindekileri saymaya başla. Hepsini saysan bile, nefesini saymaya nefesin yetmeyecek demektir. Bak işte zenginsin.

Üzülme!
Seni bir "İşiten" var. Seni senin kendini bile sevmenden önce O sevdi seni. Senin kendini bile bilmediğin unutuş kuyularından çekip çıkardı seni. Çektiğin acılara habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O. Yüreğinin her yangınına O yetişiyor. Ayrılıklarına ve sıkıntılarına metal soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O. Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor. Sevdalarına ve özlemlerine çok seçenekli sınav kâğıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor. Seni herkesten çok anlıyor, seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor. Gözyaşlarınla imzalayasın istiyor yakarışlarını. Bir ebedî çerçevenin içinde, gösterişsiz bir kullukla fotoğraflamak istiyor seni. Dağılıp giden ömür kırıntılarının arasından sıcacık bir kardelen ümidi devşiresin istiyor. Keyfinin çatlak kabuklarının arasından sonsuz teselli pınarları akıtmak istiyor.

Üzülme!
Varlığının tenine çiziktir her hüzün. Varlığından haber verir üzüntün. Hatırlar mısın, bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey bile değildin? Hiç umursanmadan çöpe atılabilecek kirli bir su iken sen, yüzüne bir tek O baktı. Kimselerin arayıp sormadığı, önemseyip adını bir kenara yazmadığı o günlerde, senin adını ilk O andı. Hatırını bildi. Seni yanına aldı. Hep yanında oldu. Sen seni unutup da başını yastığa koyduğunda bile, seni her defasında sabaha çıkardı. Sen Onu defalarca unuttun ama O seni asla unutmadı.

Üzülme!
O'nun en sevdiği kulu da yalnız kaldı. Taşlandı. Sürüldü. Yaralandı. Aç susuz kaldı. Yuvasına uzaktan gözleri yaşlar içinde baktı. Mağarada yapayalnız ve korunmasızdı. Senin gibi üzülen yol arkadaşına sonsuz müjdeler veren tebessümüyle fısıldadı: "Lâ tahzen, innAllahe meânâ."

Üzülme!
Kaldır yüzünü yerden. Omuzlarından sarsıp kendine getirmek istiyor seni Sevgili. "Rabbin sana küsmedi ki..." Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin. "Rabbin seni unutup yalnız bırakmadı ki..."

Senai Demirci
Sevgili Dost,
Öfke kalbimi inciten ucu keskin kelimelere dönüşüyor...
O kelimeler cam kırığı ve yüreğimi kanatıyor...

5 Mayıs 2012 Cumartesi


- İçimdeki bu hüzünden bir türlü kurtulamıyorum…Gizlenmek, örtünmek, arınmak istiyorum.Kendimden kurtulmak, başka bir yere taşınmak, başkası olmak istiyorum..
- Umuyorum sendeki bu hüzün, O’nu, O’na yaraşır biçimde anmak isteyip de yapamamandır…
Şu bu yok.. O vardır!İnsanlar seni tanımasın,sevmesin, bilmesin, kınasın bırak!
Sadece O’nun ne düşündüğünü merak et!
|
Sadık Yalsızuçanlar / Cam ve Elmas

" Duyduğu ateşi tarif edebilen, yeterince yanmıyor demektir."

İskender Pala


Kimse aslında kimsenin yerine koyamaz kendini. Çünkü herkes kendidir, kimse bir başkası olamaz. Tahmin edebilirsin, anlamaya çalışabilirsin ve bazen hakikaten de hiç anlamayabilirsin. Yapabileceğin tek şey bilmeye çalışmak, en başta da söylediğim gibi, birbirimizin hikayesinden haberli olmak, dinlemek ve duymaktır. İnsana düşen, en anlayamadığının varlığını kabul etmek, göz göze gelmeyi göze almaktır.

Ne Anlatayım Ben Sana, Ece Temelkuran
     
 

Hüzün ki en çok yakışandır âşıklara.
Yandık yakıldık; ama hüzünden yana asla yakınmadık.
Ne de olsa biz mahzun bir Peygamberin ümmeti değil miyiz?
Hüzün taze tutar aşk yarasını.
Yaramdan da hoşum yârimden de…

Şems-i Tebrizi

"Ne tuhaf! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı ânı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu."

Murathan Mungan // Şairin Romanı

Her hakiki aşk umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milad demektir. Şayet aşktan önce ve aşktan sonra aynı insan olarak kalmışsak yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun icin yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir..

Şemsi Tebrizi

3 Mayıs 2012 Perşembe

Sevgili Dost,
Hiçliğimi unuttum ben. Rabbim O'nu hatırlatıyor bana...
Sandım ki hatırım, sevgim korur ve esirger... 
Oysa kuldum ya ben, O'ydu mutlak kudret sahibi olan...
Canım öyle acıdı ki kendime geldim yeniden...
Ve şimdi kulluğumun bütün acziyeti ile yalvarıyorum,
kapısının bendesi olduğumu bilerek diliyor ve dileniyorum:
Allahım,
Bırakma kalbini, ne olur tut ellerinden, zorlarını kolaylaştır ve imanını sağlamlaştır...