20 Ocak 2012 Cuma

Üç Noktam...


Üç noktam…


Noktasız cümlelerimiz vardı seninle.
Ve üç nokta miktarınca susuşlarımız…
Hüznün, sevincin, sinirin…
Her duygunun ritmi başkaydı sende.
Kalbinden kalbime dolanınca aşk kokulu nergislerin,
Sen susardın ben seni dinlerdim, konuşurdum seni söylerdim.
Sedef gözlüm, dolunaylı bir gecenin rengini taşırdı gözlerin…
Santur nağmeleri gibi lerzan üslubunla, aşk’a kürek çeker sözlerin.

Sitarem…

‘Teşbihinde hata var’ heyecanı kurşunlanmış duygularımın.
Bir ölüm kıyısında bencileyin titrer kalemim…
Yıldızları şiirlerle uyuttuğum gecelerin sabahında,
Sağ yanıma kıble, sol yanıma karayel eser.
Doğu- batı arasında, o şedit kulvarda gidip gelmekteyim…
Kırık bir taburede,
Ufkun kızıllığında kaybolan günaydınları beklemekteyim.

 Sürurum…

Ayak altı uçurumlar çizdim,
Hayallerime bıraktım naçiz bedenimi.
Düşüşümü izledim, kurşun renkli kubbelerden…
İçime yürüdüm ayak izlerime gebe patikalardan…
Her gidişim bin bir offf yüklü,
Her gelişim, topukları çatlamış ihtiyar hüznü…
Kâğıttan uçakların arasına sıkıştırıp, savurduğum dualarım vardı,
Çocukluğumun vazgeçilmez hüznünü yüzüme yakıştırıp
Uyuduğum hûlyalarım vardı.

 Firuzendem…

Melankolik halime hicran melodileri eşlik eder,
Rabıtasız sesler çınlar kulaklarımda.
İçime sen düştüğünden beri,
Yastığımı ıslatan her damla yaş, faylarla çevrili yüreğimden sızıp gelir.
Can parçası yüzüne doymadan başladı imsak,
İçten içe bir hicran kokusu yayılır sana teşne yüreğimde…
Sana aç ne vakitler geçirdim,
Etsem gönül sofrandan bir iftar…
Somon balıkları döner doğdukları limana,
Ben yine gurbetlere giriftar!

Kadim Dolunay

Hiç yorum yok: