Arapçada elif tüm sesli harflerin yerine geçer. -a, -e, -i, -ü, -ö, -ı, -u, -o, yani hepsi, tüm sesli harfler elifte can bulur.Elif harfinin hiçbir harfle birleşmeye ihtiyacı yoktur.Ama diğer tüm harflerin okunmak için ona ihtiyacı vardır.Bizim de okunur hale geçmek için elife ihtiyacımız var.Yani Allah'a, Allah'ın varlığına, Allah'ın varlığına inanmaya ihtiyacımız var.Okunmak, anlam kazanmak için...
***Bahar Nefesi***
30 Ekim 2011 Pazar
AH
Ah!
yollara çıkmak lazım şimdi...
Geride
tükenmez krizler, nafile rutinler, virane ilişkiler bırakarak yelkenleri şişirmek lazım...
Doldurup bavula
ertelenmiş coşkuları, rüzgarları sırtlamak, martıların peşine düşüp
asfalt bilmez topraklara koşmak lazım...
Serseri bir şişede
imzasız bir mektup olup meçhul kıyılara vurmak lazım...
Kış bastırdıkça baharın izini sürmek lazım...
Unutulmuş paslı bir hançer gibi
çekilmek kınından ve yollara sürtündükçe yeniden bilenip ışımak lazım...
Ah!
gökten yıldız yağıyordur oralarda; dallar hazdan kırılıyordur.
Şimdi
uzaklarda olmak lazım...
Can Dündar
26 Ekim 2011 Çarşamba
25 Ekim 2011 Salı
22 Ekim 2011 Cumartesi
Deli, dostunu bulamayan kimsedir.
Yalnızlık, deliliğin hammaddesidir.
Bir muhatap bulunca, deliliğin çemberinden çıkarız....
Yalnızlık, deliliğin hammaddesidir.
Bir muhatap bulunca, deliliğin çemberinden çıkarız....
Mesela kendimi mum sanıyor olsaydım ve biri de cereyanlar kesilince beni yaksaydı, delilikten yırtardım.
Yine de insan istiyor ki, bir kişiyle olsun bu kalpteki sır, daha doğrusu kalbin sırrı konusunda anlaşılabilsin.
Birisi evet desin, seni anlıyorum.
Birisi evet desin, seni anlıyorum.
Aynı dert bende de var.
Murat Menteş
Murat Menteş
21 Ekim 2011 Cuma
Sevgili Dost
Sevgili dost,
"Kalpler ancak Allah'ı anarak huzur bulur" ayetini biraz daha dikkatli okuyacak olursak, basınç odasının yerini göreceğiz. Evet bu ayet, adına stres denen çağdaş basıncı düşürecek ilahi bir odaya, Kuran'a çağırıyor bizi. Frankeştayn’ın yaratığı değil, Allah'ın kulu olmak ne güzel. Ne güzel " ALLAH EN BÜYÜKTÜR" sözü...
Sevgili dost,
Bir körün parmak uçları kadar hassasına az rastlanır kalbin.
Sevgili dost,
Bugün yazmak değil, konuşmak istiyorum seninle, ruhun yüksek sesiyle konuşmak. dilsiz değil, dudaksız bir adam gibi çirkin, fakat güzeldir hakikati konuşmak. Çünkü gerçek sobeler, sona ermeli artık yalanla arasındaki terli saklambaç. Sevgili dost, bugün yazmak değil, konuşmak istiyordum seninle ama yine yazdım.
Sevgili dost,
Merhameti gördün mü? Tamam, söyleme biliyorsan yerini. Bari hayatta olduğunu haber ver. " merhamet ölmedi değil mi?" sevgili dost, merhameti gördün değil mi?
Sevgili Dost,
Birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz? Birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz? birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz? Bak ne diyor Rousseau: " dostumuzu tanıyabilmek için büyük hadiseleri bekleyeceğiz; o zaman da iş işten geçmiş olacak; çünkü onu tanımak zaten bu hadiseler için lazımdı."
Sevgili Dost,
Sen lazımsın bana ve önemlisin hadiselerden. Çünkü büyük bir olaydır dostluk, çok büyük...
Sevgili Dost,
El el üstünde kimin eli var? bu oyunu hatırladın mı? Bir kule, herkes elini bir başka el üstüne koyuyor. Gözünü açsa görecek, hayır oyunu bozmuyor.
Sevgili dost,
Şimdi ben bu elleri ne yapayım… Bulunmasalar saklardım, tavan aralarında. Atsınlar diye görenler ellerini, ellerimi dilencilere atardım...
Sevgili dost,
Eğer yeryüzündeki bütün elleri bir masanın üzerine koysalar, elini bulabilirdim onların içinden.
Sevgili dost,
Özledim seni. Özlem yazdırıyor; ödeyerek telifimi. Schumann: "çalarken, seni kimin dinlediğini umursama " diyor. Bense umursuyorum, kimin dinlediğini.
Sevgili dost,
"İnsan" deyince aklıma, Kuran'ın kalbi "Yasin" geliyor. "YASİN" yani "EY İNSAN"...
Ali Ural / Posta Kutusundaki Mızıka
"Kalpler ancak Allah'ı anarak huzur bulur" ayetini biraz daha dikkatli okuyacak olursak, basınç odasının yerini göreceğiz. Evet bu ayet, adına stres denen çağdaş basıncı düşürecek ilahi bir odaya, Kuran'a çağırıyor bizi. Frankeştayn’ın yaratığı değil, Allah'ın kulu olmak ne güzel. Ne güzel " ALLAH EN BÜYÜKTÜR" sözü...
Sevgili dost,
Bir körün parmak uçları kadar hassasına az rastlanır kalbin.
Sevgili dost,
Bugün yazmak değil, konuşmak istiyorum seninle, ruhun yüksek sesiyle konuşmak. dilsiz değil, dudaksız bir adam gibi çirkin, fakat güzeldir hakikati konuşmak. Çünkü gerçek sobeler, sona ermeli artık yalanla arasındaki terli saklambaç. Sevgili dost, bugün yazmak değil, konuşmak istiyordum seninle ama yine yazdım.
Sevgili dost,
Merhameti gördün mü? Tamam, söyleme biliyorsan yerini. Bari hayatta olduğunu haber ver. " merhamet ölmedi değil mi?" sevgili dost, merhameti gördün değil mi?
Sevgili Dost,
Birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz? Birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz? birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz? Bak ne diyor Rousseau: " dostumuzu tanıyabilmek için büyük hadiseleri bekleyeceğiz; o zaman da iş işten geçmiş olacak; çünkü onu tanımak zaten bu hadiseler için lazımdı."
Sevgili Dost,
Sen lazımsın bana ve önemlisin hadiselerden. Çünkü büyük bir olaydır dostluk, çok büyük...
Sevgili Dost,
El el üstünde kimin eli var? bu oyunu hatırladın mı? Bir kule, herkes elini bir başka el üstüne koyuyor. Gözünü açsa görecek, hayır oyunu bozmuyor.
Sevgili dost,
Şimdi ben bu elleri ne yapayım… Bulunmasalar saklardım, tavan aralarında. Atsınlar diye görenler ellerini, ellerimi dilencilere atardım...
Sevgili dost,
Eğer yeryüzündeki bütün elleri bir masanın üzerine koysalar, elini bulabilirdim onların içinden.
Sevgili dost,
Özledim seni. Özlem yazdırıyor; ödeyerek telifimi. Schumann: "çalarken, seni kimin dinlediğini umursama " diyor. Bense umursuyorum, kimin dinlediğini.
Sevgili dost,
"İnsan" deyince aklıma, Kuran'ın kalbi "Yasin" geliyor. "YASİN" yani "EY İNSAN"...
Ali Ural / Posta Kutusundaki Mızıka
20 Ekim 2011 Perşembe
Ey Gönül!
Sen mânâya mı bakarsın söze mi?
Mânâ her şuurda aynıdır ama söz dil sahibine göre değişir değil mi?
Sen Sevgilinin mânâsına mı aşıksın ismine, cismine mi?
Sen Sanatkâr'a mı aşıksın sanatına mı?
Sen Leyla'da ki batıni, hakikî Leyla'ya mı aşıksın yoksa yalnız zahiri, fâni Leyla'ya mı;
Sen güneşe mi aşıksın yansımasına mı?
Sen mânâya mı bakarsın söze mi?
Mânâ her şuurda aynıdır ama söz dil sahibine göre değişir değil mi?
Sen Sevgilinin mânâsına mı aşıksın ismine, cismine mi?
Sen Sanatkâr'a mı aşıksın sanatına mı?
Sen Leyla'da ki batıni, hakikî Leyla'ya mı aşıksın yoksa yalnız zahiri, fâni Leyla'ya mı;
Sen güneşe mi aşıksın yansımasına mı?
Şiir kitabı görünce hiç dayanamam. Besmele çekip rastgele açarım sayfalarını hangi mısralar niyetime karşılık gelecek diye...Sadece şiir kitapları için de değil, tüm kitaplar için yaparım ben bunu kimi zaman.Sayfanın yönü ve satırına kadar tutarım aklımdan.
Ve şimdi böyle bir şey:
İlk şiir "sen" niyetine:
Ve şimdi böyle bir şey:
İlk şiir "sen" niyetine:
Aşk dediğin
Üç beş kelimeye sığmalı
Yani yalın
Temiz
Bir dudak titremesi gibi
Üç beş satıra sığmalı
Ne bileğim
Mahkeme tutanağına benzememeli
En azından...
İkinci şiir " Biz" niyetine:
Üç beş kelimeye sığmalı
Yani yalın
Temiz
Bir dudak titremesi gibi
Üç beş satıra sığmalı
Ne bileğim
Mahkeme tutanağına benzememeli
En azından...
İkinci şiir " Biz" niyetine:
Bütün saatler dokuz oluyor ve ben seni bekliyorum
Kimse bilmez sensizliği benden başkası
Seninle sevdim yaşamayı
Seninle sevdim akşamların garipliğini...
Üçüncü şiir "ben" niyetine:
Sınırları anlamayan, kavramayan
Küçük çocuklar gibi ne güzel
Varmak şimdiden
Gelecek yüzyıllara...
Kimse bilmez sensizliği benden başkası
Seninle sevdim yaşamayı
Seninle sevdim akşamların garipliğini...
Üçüncü şiir "ben" niyetine:
Sınırları anlamayan, kavramayan
Küçük çocuklar gibi ne güzel
Varmak şimdiden
Gelecek yüzyıllara...
Okumaya nasıl başlayacağını Kitap'tan öğrenebilirsin ancak:
Yaradan Rabbinin adıyla oku!
Böyle okursan varlığının anlamı kalın harflerle yazılır yeryüzüne.
Böyle okursan insan olmanın ne demek olduğunu bilirsin.
Böyle okursan anlarsın;
Hasan ve Hüseyin'in dedesi neden omuzlamış ağır bir yükü!
Yaradan Rabbinin adıyla oku!
Böyle okursan varlığının anlamı kalın harflerle yazılır yeryüzüne.
Böyle okursan insan olmanın ne demek olduğunu bilirsin.
Böyle okursan anlarsın;
Hasan ve Hüseyin'in dedesi neden omuzlamış ağır bir yükü!
Tarık Tufan
15 Ekim 2011 Cumartesi
İnanmak…
Bu kelimeyi önemsiyorum. Sıçramak gibi bir anlamı var çünkü. Bilginin bizi çıkaracağı gerçeğe dair o merdivene, elbette saygı duyuyorum. Ama varoluşun hakikati için çoğu kez kısa ve yetersiz kalıyor bilgi dediğimiz şey. İnanmaksa, aşka benziyor; denize uzaktan bakmaya değil de içine atlamaya benziyor.
—Sibel Eraslan
Bu kelimeyi önemsiyorum. Sıçramak gibi bir anlamı var çünkü. Bilginin bizi çıkaracağı gerçeğe dair o merdivene, elbette saygı duyuyorum. Ama varoluşun hakikati için çoğu kez kısa ve yetersiz kalıyor bilgi dediğimiz şey. İnanmaksa, aşka benziyor; denize uzaktan bakmaya değil de içine atlamaya benziyor.
—Sibel Eraslan
Sevgili Dost,
Skor levhası görünmüyor. Tribünler ayakta. Kapalı tribünler, açık tribünler, şeref tribünü ve kale arkaları… Hakem bitiş düdüğünü öttürür öttürmez, bütün taraftarlar ayağa kalkıyor ve çılgınca flamalarını sallamaya başlıyor. Başı eğik kimseyi göremeyince soruyorum: Kim kazandı?
Zafer şarkıları bunlar; yalnız tribünler değil, kapılardan, pencerelerden ve bacalardan yükseliyorlar. En... dar sokağından, en geniş caddesine kadar bütün şehir zaferi konuşuyor: kimin el iyiydi, kimin ayağı? Kim önden gitti, kim son vagona atladı? Kim havlu attı, kim sonuna kadar dayandı?
Sevgili Dost,
Kim kazandı?
Hepsinden hızlı koşan mı? Çıtayı düşürmeden sıçrayan mı? Kelebek gibi kaçıp, arı gibi sokan mı?
Kim kazandı?
Sabahlara kadar sınavlara çalışan mı? Yürüyenin elinden çantayı kapıp kaçan mı? Güzellikle yarışmasında “kraliçe” olan mı?
Kim kazandı?
Yüzlerce kiloyu kaldıran mı? Yüzlerce kişiyi güldüren mi? İlk defa yüzerek Manş’ı geçen mi?
Kim kazandı?
Atom bombasını Hiroşima’ya atan mı? Everest’in tepesine ilk kez varan mı? Doksanıncı dakikada maçı alan mı?
Kim kazandı?
Kitapları milyonlarca satan mı? Kafasıyla mermerleri kıran mı? Sesiyle dünyayı ayağa kaldıran mı?
Kim kazandı?
İhaleyi “aslanın ağzından” kapan mı? Kepçeyi elinden bırakmayan mı? Atlı mı kazandı, yoksa yayan mı?
Kim kazandı?
İspanyollar mı, Kızıldereliler mi? Hitler mi, Yahudiler mi? Beyazlar mı, zenciler mi?
Kim kazandı?
Kosovalılar mı, Sırplar mı? Maviler mi, Yeşiller mi? Kuzular mı, kurtlar mı?
Kim kazandı?
Odunlar mı, küller mi? Terziler mi, kumaşlar mı? Avcılar mı, kuşlar mı?
Kim kazandı?
Gülleler mi, surlar mı? Salonlar mı, kırlar mı? Değnekler mi, körler mi?
Kim kazandı?
Diriler mi, ölüler mi? Çobanlar mı, sürüler mi? Efendiler mi, köleler mi?
Kim kazandı?
Sevgili Dost,
Herkes kaybetti. Ölüm kazandı. Mezar taşlarına: “Huve’l-Bâki” kazındı.
A. Ali Ural / Posta Kutusundaki Mızıka
Skor levhası görünmüyor. Tribünler ayakta. Kapalı tribünler, açık tribünler, şeref tribünü ve kale arkaları… Hakem bitiş düdüğünü öttürür öttürmez, bütün taraftarlar ayağa kalkıyor ve çılgınca flamalarını sallamaya başlıyor. Başı eğik kimseyi göremeyince soruyorum: Kim kazandı?
Zafer şarkıları bunlar; yalnız tribünler değil, kapılardan, pencerelerden ve bacalardan yükseliyorlar. En... dar sokağından, en geniş caddesine kadar bütün şehir zaferi konuşuyor: kimin el iyiydi, kimin ayağı? Kim önden gitti, kim son vagona atladı? Kim havlu attı, kim sonuna kadar dayandı?
Sevgili Dost,
Kim kazandı?
Hepsinden hızlı koşan mı? Çıtayı düşürmeden sıçrayan mı? Kelebek gibi kaçıp, arı gibi sokan mı?
Kim kazandı?
Sabahlara kadar sınavlara çalışan mı? Yürüyenin elinden çantayı kapıp kaçan mı? Güzellikle yarışmasında “kraliçe” olan mı?
Kim kazandı?
Yüzlerce kiloyu kaldıran mı? Yüzlerce kişiyi güldüren mi? İlk defa yüzerek Manş’ı geçen mi?
Kim kazandı?
Atom bombasını Hiroşima’ya atan mı? Everest’in tepesine ilk kez varan mı? Doksanıncı dakikada maçı alan mı?
Kim kazandı?
Kitapları milyonlarca satan mı? Kafasıyla mermerleri kıran mı? Sesiyle dünyayı ayağa kaldıran mı?
Kim kazandı?
İhaleyi “aslanın ağzından” kapan mı? Kepçeyi elinden bırakmayan mı? Atlı mı kazandı, yoksa yayan mı?
Kim kazandı?
İspanyollar mı, Kızıldereliler mi? Hitler mi, Yahudiler mi? Beyazlar mı, zenciler mi?
Kim kazandı?
Kosovalılar mı, Sırplar mı? Maviler mi, Yeşiller mi? Kuzular mı, kurtlar mı?
Kim kazandı?
Odunlar mı, küller mi? Terziler mi, kumaşlar mı? Avcılar mı, kuşlar mı?
Kim kazandı?
Gülleler mi, surlar mı? Salonlar mı, kırlar mı? Değnekler mi, körler mi?
Kim kazandı?
Diriler mi, ölüler mi? Çobanlar mı, sürüler mi? Efendiler mi, köleler mi?
Kim kazandı?
Sevgili Dost,
Herkes kaybetti. Ölüm kazandı. Mezar taşlarına: “Huve’l-Bâki” kazındı.
A. Ali Ural / Posta Kutusundaki Mızıka
“Derdimi kimseye dökemiyorum. Bu hâlimden dolayı beni kınıyorlar. Aldırış ettiğimi sanma. Sadece üzülüyorum. Anlaşılmak gibi bir derdim de yok. Her gün onlarca yüzle karşılaşıyorum. Ne var ki o yüzler bana tanıdık gelmiyor. Hep seni arıyorum. Bağda binlerce ay yüzlü güzeller var. Güller ve misk kokulu menekşeler var... Oysa benim için senden başkası yok.”
(Hz.Mevlana)
12 Ekim 2011 Çarşamba
Bir vicdan ayaklanmasına doğru genişlerse kalbin
şiir gibi yürürse ince ve narin…
Anla ki herkes değilsin!
Biraz soluklanalım.
Çok düştük biraz soluklanalım.
Maviye çalan bir çocuk geçsin gözlerimizden.
Kara bir günü daha ifşa ettik mavilenelim.
Bir geceye daha sızdığımızın resmidir bu, bir karanlığı daha patlattığımızın.
Çok sesli bir koro orotoryomuzu yapın.
Cümlelerin arasından sızıp bulanık bir ırmakta sır olalım.
Çıtı pıtı bir kente, tedavülden kalkmış ağır nefeslerle girelim.
Ve kenarı çentikli bir bilboardın tam ortasına bağdaş kuralım.
kapısı çalınmış evleri, yüzüne bakılmayan yetimleri hırkamızın altında, yüreğimizin boşluğunda saklayalım.
...
*
Ömer İdris Akgün
Anla ki herkes değilsin!
Biraz soluklanalım.
Çok düştük biraz soluklanalım.
Maviye çalan bir çocuk geçsin gözlerimizden.
Kara bir günü daha ifşa ettik mavilenelim.
Bir geceye daha sızdığımızın resmidir bu, bir karanlığı daha patlattığımızın.
Çok sesli bir koro orotoryomuzu yapın.
Cümlelerin arasından sızıp bulanık bir ırmakta sır olalım.
Çıtı pıtı bir kente, tedavülden kalkmış ağır nefeslerle girelim.
Ve kenarı çentikli bir bilboardın tam ortasına bağdaş kuralım.
kapısı çalınmış evleri, yüzüne bakılmayan yetimleri hırkamızın altında, yüreğimizin boşluğunda saklayalım.
...
*
Ömer İdris Akgün
7 Ekim 2011 Cuma
5 Ekim 2011 Çarşamba
4 Ekim 2011 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)