22 Ocak 2012 Pazar

Sevgili Dost,
"Kopan her şey baglanır, ama unutma bağlanılan yerde dügüm kalır"
diyen şair var ya! Onu  yalancı çıkarsın zaman...

Hüzün en çok gözlerden okunuyor.
Gazetelerde hep gözler gizleniyor.
Acı en çok gözlere siniyor.
Utanç en iyi gözlerden okunuyor.
Gözler hayatı tefsir ediyor.
 Hayat gözlerden kendini ele veriyor.

Tarık Tufan

21 Ocak 2012 Cumartesi



Ham insan her meselesinin kaynağını kendi dışında arar, suçu hep başkasına yükler. Olgunlaşmaya başladıkça kendine döner ve kendi kusurlarını araştırır. Meselenin kaynağını başkasında değil, kendinde arar. Tam kemâle erince de ne kendinde arar, ne de başkalarında...

Cemil Meriç

Ve Güz Geldi Ömür Hanım

<><>
<><>
<>
Ve güz geldi Ömür Hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı, yüzüm ömrümün atlası, düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür Hanım?


Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar?
Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür Hanım, ilk yazı olmamış, yazı yaşanmamış. Böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir?

Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
Yağmur yağıyor Ömür Hanım...gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?

Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de. Bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür Hanım. Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.

Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür Hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama değil mi yoksa?

Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise, bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, dar çevre Yitikleri'nde önem kazanmaya...

Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir ben'e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür Hanım?
Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür Hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...Yalnızım Ömür Hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?

Kendilerinden olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım
yasaklamalı...Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...
Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik sesten hele de güncel ve kof her zaman iyidir, düş gücü, iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür...Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.

Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile, bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz.

Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...
Kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir, ufuklarımızsa sisler içinde...O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, ağız dil vermez geceye? Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. Çözemeyiz de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.

Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su...Sızar iğne ucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan...dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla nem bir avuç ıslaklık...Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de...

Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün kalıplarından. Beni duy ve anla.

Yağmur dindi Ömür Hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi yine. Doğa aynı oyunu oynuyor bizimle. Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?

Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür Hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan. Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? kim ne diyebilir ki?

Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan garip bir gülümsemeyle yüzümde, incelik adına ben geçtim...Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile... Yükümü yanlış bedestanlarla çözdüm.

Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür Hanım?



Şükrü Erbaş

20 Ocak 2012 Cuma

Üç Noktam...


Üç noktam…


Noktasız cümlelerimiz vardı seninle.
Ve üç nokta miktarınca susuşlarımız…
Hüznün, sevincin, sinirin…
Her duygunun ritmi başkaydı sende.
Kalbinden kalbime dolanınca aşk kokulu nergislerin,
Sen susardın ben seni dinlerdim, konuşurdum seni söylerdim.
Sedef gözlüm, dolunaylı bir gecenin rengini taşırdı gözlerin…
Santur nağmeleri gibi lerzan üslubunla, aşk’a kürek çeker sözlerin.

Sitarem…

‘Teşbihinde hata var’ heyecanı kurşunlanmış duygularımın.
Bir ölüm kıyısında bencileyin titrer kalemim…
Yıldızları şiirlerle uyuttuğum gecelerin sabahında,
Sağ yanıma kıble, sol yanıma karayel eser.
Doğu- batı arasında, o şedit kulvarda gidip gelmekteyim…
Kırık bir taburede,
Ufkun kızıllığında kaybolan günaydınları beklemekteyim.

 Sürurum…

Ayak altı uçurumlar çizdim,
Hayallerime bıraktım naçiz bedenimi.
Düşüşümü izledim, kurşun renkli kubbelerden…
İçime yürüdüm ayak izlerime gebe patikalardan…
Her gidişim bin bir offf yüklü,
Her gelişim, topukları çatlamış ihtiyar hüznü…
Kâğıttan uçakların arasına sıkıştırıp, savurduğum dualarım vardı,
Çocukluğumun vazgeçilmez hüznünü yüzüme yakıştırıp
Uyuduğum hûlyalarım vardı.

 Firuzendem…

Melankolik halime hicran melodileri eşlik eder,
Rabıtasız sesler çınlar kulaklarımda.
İçime sen düştüğünden beri,
Yastığımı ıslatan her damla yaş, faylarla çevrili yüreğimden sızıp gelir.
Can parçası yüzüne doymadan başladı imsak,
İçten içe bir hicran kokusu yayılır sana teşne yüreğimde…
Sana aç ne vakitler geçirdim,
Etsem gönül sofrandan bir iftar…
Somon balıkları döner doğdukları limana,
Ben yine gurbetlere giriftar!

Kadim Dolunay
Sevgili Dost,
Herkesin ayakları yerdeyken, benimki nerde?

''Gemilerin çoğu, bir insan yüzünden batmıştır,
deniz yüzünden değil.''

Özdemir Asaf

ölüme bir bakış


"Ve üzüntün hafiflediğinde -zaman bütün acıları hafifletir- beni tanımış olmak hep seni mutlu edecek, dostum olarak kalacaksın. Benimle gülmek isteyeceksin. Bunun için de arada bir pencereni açacaksın... Dostların gökyüzüne bakıp bakıp güldüğünü görünce çok şaşıracaklar! Onlara 'yıldızlar hep güldürür beni!' diyeceksin.. Deli olduğunu düşünecekler. "

Ve sonrasinda birgün o yıldızlardan biri olacagina inanmak,ümit etmek ve bilmek dünyaya katlanmanın sabretmenin kimbilir belki de en gercek sebebi... iyiki de diyorsun iyiki de adına dünya denilen cehennemin bir sonu var..Ne güzeldir ki yıldızlara gülümserken, ardında sana da gülümseyebilecek yürekler bırakmak..


-Küçük Prens-


"Kendimi beyaz kadranlı, Romen rakamlı bir duvar saatindeki saniye çubuğu gibi hissediyorum. Sadece dönüyorum. Zamanın kendisiyim. Geçiyorum… "

- Hakan Günday-

18 Ocak 2012 Çarşamba


*  Kalpleri birbirine ısındıran ancak Allah'tır..! *
( Enfal 63 )

Tahiyyat'ın Nâzil Oluşu


Sevgili Peygamberimiz miraçta Rabbinin huzuruna kavuşunca O'nu şu şekilde selamladı:

- Ettehıyyatü lillahi vesselavatü vettayyibat.
( Hayat sahibi varlıkların hayatlarıyla sundukları ibadetler, dualar, bütün güzel söz ve davranışlar Allah'a mahsustur. )

Her türlü övgüye layık olan Yüce Allah sevgilisinin selamını şu karşılıkla kabul buyurdu:

- Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh.
( Ey Nebi! Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. )

Bunun üzerine Peygamberimiz cevap verdi:

- Esselamü aleyna ve ala ibadillahis salihiyn.
( Allah'ın selamı bize ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun. )

Ve yedi kat gökte bulunan melekler hep bir ağızdan tekrarladılar:

Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resûluh.
( Şehadet ederiz ki Allah'tan başka ilah yoktur .Ve yine şehadet ederiz ki Muhammed Allah'ın kulu ve resulüdür. )

Böylece müminler, namazlarda Ettehıyyatü duasını okumakla şereflendiler ve namaz müminin miracı oldu...


Yusuf Duman //  Ah Bine'l Aşk

17 Ocak 2012 Salı

Yarın kapım çalsa, herşey yoluna girer belki...
Allahu Alem...

16 Ocak 2012 Pazartesi

Hüznüm On Sekizine Bastı Bugün


Hüznüm on sekizine bastı bugün. Ve bugün de denizime damlalar eklemekten geri kalmadı gözlerim.Her sabah yeni güne gözlerimi açtığımda ve her gece gözlerimi uykuya kapamadan önce düşündüğüm aynı... Her sabah "Günaydın" diyor ve her akşam "İyi Geceler" dilemeden, uzunca misafir edip sohbet etmeden uyumuyorum.Sen duymasan da dilime aşina olmuş kelimelerin gönlünü alıyorum sensizlikte de.Yok, seni sabah ve akşamın dar zamanlarına hapsetmek nâ mümkün. Gün boyunca birlikteyiz her an. Ama hayret görmüyor insanlar...Sevgimi, hasretimi, hüznümü,kırgınlığımı, bir türlü can vermeyen umudumu, yokken bile ne çok var olduğunu görmüyorlar. Bilmiyorlar da zaten, beni hasta sanıyorlar ve bu yüzden üzgün...Ama bilmiyorlar üzgün olduğumdan hasta olduğumu...

Özledim seni Gül Kokulu Kızım... Özledim seni Meleğim... Özledim seni Canparem... Ama bülbül kendini gül için kurban eder değil mi? Ve ben senden yalnız senin için vazgeçerim demiştim. Gerçi vazgeçemedim sadece öyle görünüyorum. Senin duan neyse ben ona amin dedim o kadar. "Ne olur izin ver" diyen bir ses hala yankılanıyor kulaklarımda. İçimde vicdanın ya da meleğimin olmadığına emin olduğum bir ses istenmediğini daha ne kadar anlamayacaksın deyip dursa ve can özüme hençerler batırsa da nafile. İstenmesem de kırgınlığımın damla oluşu yanında muhabbetim bir derya...
Yani konumum hala: reddedilmiş mümkün.

Kızımsın sen benim dostum olan, koşulsuz sevdiğim..
Sana iyi gelebilmeyi ve bir ömür yanında olabilmeyi ne çok isterdim...
Senin için iyilik ve güzellikten başka ne dileyebilirim ki...
Okşuyorum saçlarından ve öpüyorum yüreğinden...

Dua ile başladım ben bu aşka ve hep hamd ettim.
Senden bir Amin gelmese de, pişman değilim.
Çünkü ben Allah (c.c) için sevdim!

Yusuf Duman - âh bîne-l Aşk


15 Ocak 2012 Pazar


"Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan."

14 Ocak 2012 Cumartesi

Sevgili Dost!
 Seni semaya kaldırdığım avuçlarımla Rabbim'e anlatıyorum.

O herşeyi biliyor, sadece O...
O, sevilenleri sevenlerin duasıyla korurmuş.


Peygamber efendimiz der ki:
"En çabuk kabul edilen dua, birinin diğeri hakkında gıyaben yaptığı duadır."

Nasılsın ? Dese iyi olacağım !  Ama demiyor !

13 Ocak 2012 Cuma

Ey Âlemlerin Rabbi,
Düne, bugüne, yarına, parçalanmayan zamana hâkim olan.
Zamanı daraltılmış olmayan Ey,
Ey Zamanın Sahibi.
Güzelliğin,öfkenin, adaletin,ihtişamın,
Cebrin ve hiddetin Rabbi,
İsimlerin sonsuz.
Her isminden kendime kurduğum bağla,
Benim de Rabbim.
Sen ki benim gönlüme Senden bir bağ bıraktın.
Her şeye razıyım ama Seninle aramdaki bağı bozma.
Bana kaderimi sorgulatma.Neden diye sordurma.
Ey Galiplerin Galibi,
Senden, Senin takdirinden başka bir şey istemeyeceğim.
Ama,
Aramıza kimseyi sokma...
Ey kalbim...!!!
Ey suları usul usul yükselen gizli deniz,
İçimiz damar damar parçalansa da dışımız lâl gibi sessiz.....

10 Ocak 2012 Salı

Ve kar geldi, tebessüm ettim göremesem de beni görenlere...

Âşık der inci tenden, İncinme incitenden..
Kemâlde noksan imiş, İncinen incitenden..

Alvarlı Efe Hazretleri
Ey Gül,

sen benim imtihanımsın...

Ve yaşıyorum,
azaltmadan, alışmadan, anlatamadan,
denk olamadan...

Bir Gün Baksam Ki Gelmişsin














Bir gün baksam ki gelmişsin...
Bir güvercin gibi yorgun uzaklardan yâr.
Gözlerinde bir bitmez, bir tükenmez güzellik,
Saçlarında ilkbahar...

Bir gün baksam ki gelmişsin...
Gülüşünde taze serin bir rüzgar,
Ellerin yine eskisi kadar güzel
Çiçek açmış dokunduğun bütün kapılar...

Bir gün baksam ki gelmişsin...
Hasretin içimde sonsuzluk kadar.
Şaşırmış kalmışım birdenbire çaresiz.
Dökülmüş yüreğime gökyüzünden yıldızlar.

Bir gün baksam ki gelmişsin...
Ne yüzünde bir gölge, ne dilinde sitem var.
Tozlu pabuçlarını gözlerime sürmüşüm
Benim olmuş dünyalar...

Yavuz Bülent Bakiler


Sevgili dost,
Özlemden ağır cezâ var mı ?


Ali Ural

9 Ocak 2012 Pazartesi


Söylenmeyen sözlerin ağırlığı, demir balyalar gibi çöktü yüreğime...Bir yanardağ misali gönül dağım!Hani bazen diyorum ki patlasa bu yanardağ!...Dökse içindeki her şeyi dışarı!...Boşalsa!...Rahatlasa artık!...

Sonra duruyorum...Sonra susuyorum...İçimden çıkan lavların etrafı yangın yerine çevireceğini düşününce kilit vuruyorum dilime...."Yan!" diyorum içime!..."Sadece sen yan!" Ve "Dayan!" diyorum gönlüme!..." Herkes mutlu olsun! Sen dayan!.."

Şems-i Tebrizi

"Ey alemlerin Yaratıcısı! Kasvetli, kararmış, katılaşmış, adeta taş gibi olmuş kalbimizi mum gibi yumuşat. Feryadımızı, âh-u vâhımızı hoş eyle ki; rahmetini celbetsin. Bizi köle gibi kullanan bu serkeş nefisten bizi satın al.."

Mevlâna Celaleddin Rûmi


















Sen benimle gökyüzünde koşmayı,
Sen benimle ölürken buluşmayı,
Paylaşabilir misin?

Güneşi koklayınca çatlayan bir tohumu,
Irmağın yüreğinde çiçeklenen yangını,
Her akşam yanlızlığı uyandıran toprağı,
Her sabah bir gölgeyi sevindiren yaprağı,
Paylaşabilir misin ?


Sen benimle gökleri paylaşabilir misin ?
Hani salkım saçaktır bulutlarda sevgiler..
Hani bir turna gibi üryan olunca yürek,
Bahçesinde umuda kanatlanır serviler.
Sen benimle yağmurun nefesini,
Sen benimle tomurcuğun sesini,
Bir hülyanın dalgın avuçlarında,
Gölgesini arayan bir kuşun kafesini,
Paylaşabilir misin?


Her limanda bekleyen benim yanlızlığımdır.
Her geminin demir attığı yerde,
Parçalanan kalbin 
çığlıklarıyla,

Dağılan kırmızı benim yanlızlığımdır.
Gemilerin güvertesinden sızan,
Tayfaların masum bakışlarında,
Kelepçeler vurulan benim yanlızlığımdır.
Denizin kollarında uyurken kadırgalar,
Zıpkınlanan balığın gözlerinde kıvranan,
Benim yanlızlığımdır.
Sen benimle karanlık gecelerde
Alabilir misin avuçlarında,
Denizin dibindeki bir ateş çiçeğini.
Sen benimle kumlara gömülmeyi,
Sen benimle ölürken de gülmeyi,
Paylaşabilir misin ?


Yosunlarda ağlayan yitik bir defineyi,
Dalgalara tırmanan kalbin çüzgilerini
Yıldızlara gül kokusu taşıyan,
Kaptanları ağlatan aşkın ezgilerini ,
Paylaşabilir misin ?


Rıhtımları kıskanan benim ayrılığımdır.
Karaya çıktığında vurulan her askerin,
Kanıyla ıslanan benim ayrılığımdır.
Kursunlanan deniz fenerlerinin,
Kapanan gözkapakları ardında,
Acıların heykelini yontan el,
Benim ayrılığımdır .
Sen benimle rüzgarı tutuşturan alevi,
Kasırgayı,tayfunu,suları yutan devi,
Paylaşabilir misin ?


Benim ruhum kuşların öldüğü anda biter.
Senin ruhun kuşları öldürürken dirilir.
Benim ufuklara baktığım yerde,
Yorgun savaşçılar seferden döner.
Senin her umudu yıktığın yerde ,
İçimizde yanan kandiller söner.
Şimşekler susunca tükenir sesin .
Bulutlar tutunmuyor kanlı kirpiklerine,
Sen bir yanardağı sevecek kadar,
Mavi değilsin.
Martılardan,mürekkep balığından,
Suları sevmeyi öğrenmelisin.
Adımların öylesine karanlık
Bana doğru yürüdüğün her sabah,
Ansızın akşam olur.
Senin o kızıl dudaklarında,
Unuturum çiçeklerin adını
Artık duymalısın uykuda bile
Kervanları gördüğün mesafeden,
Çöllerin feryadını
Benim intizarımdır çölde kum fırtınası .
Bedevi bir infilaktır susuzluk.
Her serabın ortasında bunalan,
Her mecnun yüreğinin beyaz kıvrımlarında,
Leylayı arayan benim intizarımdır.
Hani bir ahunun can damarından ,
Kelebekler uçar sılaya doğru.
Hani arslanları avlayan bir yiğidin,
Bir vahşinin pençelerinde solan,
Karanfili güvencindir ansızın,
Kelebeğin kanadında büyüyen ,
Güvercinin renklerinde uyuyan,
Benim intizarımdır.


Sen benimle bir yılan derisini,
Bir akrebin gözlerinde ölümü,
Bir zakkum türküsünü,
Bir kaktüsün süsünü ,
Paylaşabilir misin ?


Sen benimle kumlara gömülmeyi ,
Sen benimle ölürken de gülmeyi,
Hani mum ışığında gölgeler de gariptir.
Evlerin duvarında gezinir çaresizlik ,
Ağıtlar parçalanır içimizde köz gibi,
Bir yudum suya bile karışır da hüznümüz,
İncecik bir perdedir mutluluk,yanar gider.
Bilmez misin ki,umut bir kuştur konar gider.
Çoğalır kuşkuları tuzağa düşenlerin.
Hani bir ısırgandır güzel yüzlü han kızı,
Örümcek yuvasına bırakır ellerini ,
Gergefinde laleye benzetir ahımızı,
Sen benimle mevsimlerin ardında ,
Kımıldayan bir ihtilal gülünü ,
Paylaşabilir misin ?


Samerre’da hu çeken dervişin sızısını ,
Hakan sarayında bir alınyazısını,
İstanbulda uyuyan devlerin rüyasını ,
Erzurumda hüma kuşunun yuvasını ,
Tanrı dağlarında çiğdemin sevdasını ,
Paylaşabilir misin ?

Sen benimle gökyüzünde koşmayı
Sen benimle ölürken buluşmayı
....



Nurullah GENÇ

8 Ocak 2012 Pazar

Hoştur bana Sen'den gelen.
Ya gonca gül yahut diken.
Ya hayattır yahut kefen.
Nârın da hoş nurun da hoş.
..Kahrın da hoş lütfun da hoş…

Yunus Emre


Diyebilen bir kul olmanın peşindeyim Ya Rab.

7 Ocak 2012 Cumartesi

O anda Hz. İsmail'in teslimiyeti geldi aklıma ve beni kurban edeceğini anlayınca;"İnşallah beni sözünde sabreden olarak göreceksin" diye dökülüverdi dudaklarımdan...İnşallah ne demek bilirsin değil mi? Ve şimdi ben sözümde sabrediyorum...

6 Ocak 2012 Cuma

Ve yakınlarda çok yakınlarda bir sabır heykelinin eli değiyor eline.
Zirvede bir imtihan var Nur-ı Aynım,
Zirvede bir imtihan var…

İskender Pala
Öyle içten ki..
Yüreğimin en derinindeki yerin…
Çıkarı yok !
Çıkası yok !
Çıkarasım yok ! …

5 Ocak 2012 Perşembe


Sen bir kitap kapağı gibi kapamışken adımı,
ben her sözcükte seni okuyorum harf harf…

Her Dâim,
...GÜNAYDIN VE İYİ GECELER...

4 Ocak 2012 Çarşamba


Kulağa üflenen bir sır gibi esrârın tam ucundayım.
Âlemin sırrını kalbinde saklayan Kurân’a,
Kurân’ın kalbi Fatiha’ya,
Fâtiha’nın kalbi besmeleye,
Besmelenin kalbi Be’ye
Ve Be’nin altındaki kara mürekkebe sevdâlıyım…
Bir aşk Elifbâsı çarpar sol yanımda...
Ben gelişi Elif’ten belli bir yüreğin sevdalısıyım.

3 Ocak 2012 Salı

Her şeyin, bir şeyle bir şey arasında durduğu daha baştan uyarılmış bu hikâyede çok şeyle bir şeyin arasında kaldım.

Fakat hayatta başıma gelebilecek en güzel şeydi. Onun gelişinden evvel ne varsa hepsi hükmünü yitirdi, kendi geçmişimi yeniden kurdum. Onunla yorumladım ondan evvel yaşadığım her şeyi. Onsuz bir geçmişim sanki yoktu.

Öyle bir buldum ki bundan sonra neyi kaybetsem, kazancım kaybımdan büyük olacak, böyle zannetmişim. Bu kadar büyük kaybetmek için o kadar büyük bulduğumu fark edememişim.

Biri seni bana helal ü hoş etmeli. Bildiğim bütün güzel isimlerle O’na dua ettim.

Neden değil nasıl sevdiğimi düşünebildim sadece. Ey benim sahiciliğim! Ey benim sebebim! Onu nasıl sevdim? Onu nasıl sevmezdim ki! Onu, gözümden perdeleri kaldıran ve bana varlığımın ötesi hakkında bilgi veren yanıyla sevdim.

Neydi bir anda kocaman bir gönül hoşluğuyla kocaman bir tebessüm verip de her hakkı helal ettiren şey?

Şimdiye kadarki hayatımda bulamadığım ve bulamadığımı fark bile etmediğim her ne var imişse onu tanıyınca öğrendim.

Bunlar ayrıntılardı. Fakat hayat denen şey en fazla da ayrıntılardan yapılma bir şeydi zaten. Bir kafesin içinde en fazla aşk kalmıştı bize asli hüküm olarak. Aşk yasak ve tehlikeli olmadığı için.

Cümlenin yeri neresiydi ki içim kaynıyordu da cümle defterlerde kala kalıyordu.

Seni seviyorum demek ruhun ve bedenin bütün zerreleri zikre susamışken, söylenmezse ölmek demekti.

Onu bir yığın ayrıntının güzelliğinde yapıyor, bozuyor, kuruyor, yeniden kuruyor, aşk ediyor, fikrediyor, kalbediyor, hissediyorum. Buydu benim aşkım. Kelamla müstesna bir paylaşımın yanı sıra, ben başka türlü sevmeyi bilmiyordum.

Sen nasıl aşksın? Bir aşkı tartarsa ancak aşk tartar. Akıl aşka denge değildir. Karanlıksam karanlığımı, bulanıksam bulanığımı kabul etmezsen sen nasıl aşksın…? Bana aşksan aşk gibi gel. Aşkın pazarında, kendisinden başka hiçbir ölçünün geçerli olmadığını bilmiyorsun ve aşkın erliğine soyunmuşsun.

İsimle Ateş Arasında Nazan Bekiroğlu







2 Ocak 2012 Pazartesi


Aşık, kalbinde ateş yanarken, gözünden bu ateşi söndürmeye yaşlar döken adamdır. Ne var ki bu gözyaşları, o ateşin alevini artırır!.. |

İskender Pala ..

1 Ocak 2012 Pazar